ISLAH KURUMU VE CEVAP DİLEKÇESİNİN ISLAHI NOKTASINDA BAZI ÖNEMLİ HUSUSLAR
ISLAH KURUMU
Islah kurumu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda düzenlenmiş olup tarafların tahkikat aşamasının sonuna kadar iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına takılmadan usul işlemlerini bir kereyle sınırlı olmak suretiyle değiştirmesi anlamına gelmektedir. Kısmen veya tamamen ıslah olarak ayrılan bu kurum uygulamada sıklıkla unutulan veya daha sonra eklenilmesi elzem görülen yeni vakıaların ve delillerin ileri sürülmesi şeklinde kısmi ıslah olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında ıslah kurumunun kısmi alacak davalarındaki etkisi, dava dilekçesinde belirtilen dava değerinin arttırılabilmesi bakımından da son derece önem arz etmektedir.
CEVAP DİLEKÇESİNİN ISLAHI VE ZAMANAŞIMI DEF'İ
Islah kurumu kapsamında genel anlamda ilk aşamada akıllara gelen davayı açan tarafın dava dilekçesinde belirttiği hususları ıslah suretiyle değiştirmesidir. Ancak bu noktada süresi içerisinde sunulan cevap dilekçesinin ıslahının da mümkün olduğunu belirtmek gerekir. Süresi içerisinde sunulmayan cevap dilekçesinin ıslahı mümkün değildir. Yine bu durumda kanunda tanımlanan bazı istisnai haller bulunmaktadır ki, süresi içinde ileri sürülmediği takdirde aynı dava devam ederken bu hususların ileri sürülmesine imkan bulunmamaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 117. Maddesi ile ilk itirazların ileri sürülmesinin ancak cevap dilekçesi ile mümkün olduğunu kurala bağlamaktadır. Dolayısıyla ilk itiraz olarak değerlendirilen, re'sen incelenmeyen, kesin yetki kuralının bulunmadığı hallerde yetki itirazı ile tahkim itirazının cevap dilekçesi ile birlikte ileri sürülmesi bir zorunluluktur. Bu itirazlar davanın esasına girilmeden incelenmektedir. Bu itirazlar sonraki aşamalarda ileri sürüldüğünde dinlenmeyecektir.
Bu bağlamda zamanaşımı def'inin bir ilk itiraz olup olmadığı, cevap dilekçesi ile birlikte ileri sürülmesinin zorunlu olup olmadığı sıklıkla üzerinde tartışılan bir konu olmuştur. Ancak gerek doktrinde gerek Yargıtay kararlarında belirtilen husus, re'sen nazara alınmayan zamanaşımı def'inin bir ilk itiraz olmadığı ve bu nedenle ıslah yasağı kapsamında değerlendirilemeyeceği, ıslah ile ileri sürülmesinin mümkün olduğudur. Fakat bu noktada önem arz eden yukarıda da belirtildiği üzere süresi içerisinde sunulan cevap dilekçesinin ıslah edilmesi suretiyle zamanaşımı def'inin ileri sürülebilmesidir. Dilekçeler aşamasında cevap dilekçesi sunma süresi içinde herhangi bir cevap dilekçesi sunulmadığı takdirde cevap dilekçesinin ıslahının da mümkün olmadığı temel kuraldır.
Gerek öğretide yer alan görüşler, gerek Yargıtayın yerleşik uygulamaları, süresi içinde sunulan cevap dilekçesinin ıslah edilmesi suretiyle zamanaşımı def'inde bulunulabileceği yönündedir.
"Davalının cevap layihasında zamanaşımı def’inde bulunmayı unutmuş veya borcun zamanaşımına uğradığını cevap layihası verdikten sonra fark etmiş; sonradan zamanaşımı def’inde bulunmuş ve bu savunmasına savunmanın genişletilmesi nedeniyle davacı rıza göstermemişse, bu takdirde, davalının cevap layihasını ıslah ederek zamanaşımı def’inde bulunabilir."(KURU, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. B., Beta Yayınevi, İstanbul 2001, C. IV, s. 3967, 4038.)
“Zamanaşımı unutma nedeniyle davanın başında ileri sürülmemiş olabilir; daha sonra bu unutmanın farkına varılırsa, bunun ıslahla belirtilebilmesine olanak vermek gerekir. Çünkü savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağını düzenleyen HUMK m. 202, II/HMK m. 141’de ıslahla savunma sebeplerinin genişletilebileceği veya değiştirilebileceği açıkça kabul edilmiştir. Nitekim öğretide, genellikle zamanaşımının sonradan ileri sürülebilmesi olanağının bulunduğunu kabul edilmektedir”(YILMAZ, 2011, s. 417; YILMAZ, Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 1. B., Yetkin Yayınevi, Ankara 2012, s. 963-964.)
" Islah, savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının bir istisnasıdır; bu istisna davanın değiştirilmesi ve genişletilmesi bakımından uygulama alanı bulur. Bunun yanısıra, usul hukukuna hâkim olan ve en sert formunda uygulanan teksif ilkesinin katılığını gidermek amacıyla kabul edilmiş bulunan ıslah kurumunun zamanaşımı def’i hakkında uygulanmamasının hiçbir haklı sebebi bulunmamaktadır. Bu bakımdan unutulan veya eksik bırakılan usulî işlemlerin düzeltilmesi yada tamamlanması için öngörülen ıslah kurumu, zamanaşımı def’i hakkında tereddütsüz uygulanmalıdır."( PEKCANITEZ, Hakan / AKYAZILI, Erdem, “Islaha İlişkin Bazı Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi”, Uğur Alacakaptan’a Armağan, C. II, İstanbul 2008, s. 555-556.9)
Emsal kararlar ıslah ile zamanaşımı def'inin ileri sürülebileceği yönündedir:
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu 07.10.2021 2018/ 984 E 2021 / 1182 K sayılı kararı bu hususla ilgilidir:
"30. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece HMK’nın 176. maddesi uyarınca ıslahın konusunu tarafların yaptıkları usul işlemleri oluşturduğundan taraflardan birinin ıslah yoluna başvurabilmesi için daha önce yapmış olduğu bir usul işleminin bulunması gerektiği, yasal süresi geçtikten sonra verilen ve davacı arsa sahibinin itirazı ile karşılaştığı için hiç verilmemiş sayılan cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı def’inin ileri sürülmesinin mümkün olmadığı, HMK’nın 141. maddesinde düzenlenen savunmanın genişletilmesi yasağına aykırı şekilde süresi geçtikten sonra yapılan zamanaşımı def’ine davacının muvafakat etmediği gözetilmeksizin, süresinden sonra cevap dilekçesi verilmesinin ya da hiç cevap dilekçesi verilmemesinin ıslahla zamanaşımı def’i hakkını ortadan kaldırmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilerek davanın zamanaşımından reddine yönelik hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.
31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; cevap dilekçesi vermiş olup da zamanaşımı def’i ileri sürmeyen davalı ile süresi içinde cevap dilekçesi vermeyen davalının aynı konumda olduğu, sonradan ileri sürülen def’iler yönünden savunmayı değiştirme ve genişletme yasağına tabî olacağı, davalının süresinde cevap dilekçesi vermemesi hâlinde HMK’nın 128. maddesine göre davayı inkâr etmiş sayılacağı, cevap dilekçesi vermeyerek davayı inkâr etmiş sayılan davalının tek yanlı usul işlemi olarak nitelendirilmesi gereken inkâr savunmasını ıslah edebileceği ve bu yolla zamanaşımı def’inde bulunabileceği, ıslah kurumunun iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının istisnası olarak kabul edilmesi gerektiği, süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalının ıslah yoluyla zamanaşımı def’inde bulunabileceği belirtilerek direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir."
Benzer mahiyette Yargıtay 3. HD 27.10.2008 tarih 2008/17610 E. 2008/17930 K sayılı kararının ilgili kısmı şu şekildedir:
"Davalı vekili cevap dilekçesini ıslah ederek, zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Mahkemece, ıslah yolu ile zamanaşımı def’inin ileri sürülemeyeceği, davacı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğduğundan bahisle, ıslah talebinin reddine karar verilmiştir. HUMK’nun 202/3. maddesinde, savunmanın genişletilmesi yasağının istisnaları arasında ıslah sayılmıştır. Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamaları da bu yöndedir. Cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunmamış davalı tarafın, ıslah yoluyla zamanaşımı def’inde bulunabileceği kabul edilmektedir. Mahkemece, davalının ıslah talebinin kabul edilmemesi de doğru değildir…”
YARGITAY 10.Hukuk Dairesi 18.10.2018 tarih 2016/ 1242 E 2018 / 8206 K sayılı kararı da bu yönündedir:
"Zamanaşımı, bir hakkın istenebilirliğini ortadan kaldıran bir savunma olgusudur. Zamanaşımı def'i ileri sürülmedikçe kendiliğinden nazara alınamaz. Zamanaşımı savunmasının esasa cevap süresi içinde ileri sürülmesi gerekir. Cevap süresi, dava dilekçesinin tebliğinden itibaren iki haftadır. Cevap süresinin uzatılmasına karar verilmesi halinde de uzatılan cevap süresi içinde ileri sürülebilir. Süresinden sonra ileri sürülen zamanaşımı def'i savunmanın değiştirilmesi, genişletilmesi mahiyetindedir. 6100 sayılı HMK 141. maddesi uyarınca ön inceleme aşaması tamamlandıktan sonra karşı tarafın açık muvafakatı veya ıslah olmadıkça savunma genişletilemez, değiştirilemez."
ISLAH İLE TALEP MİKTARININ AZALTILAMAYACAĞINA İLİŞKİN
Islah kurumunda dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise ıslah ile talep miktarının azaltılamayacağıdır. Yine bu noktada tarafların açık yazı ve hesap hataları maddi hata kapsamında değerlendirilmekte olup maddi hatanın düzeltilmesi ıslah kapsamında değildir. Bu durumda taraflar davanın geri alınması veya feragat kurumlarını uygulamalıdır. Sözlü veya yazılı olarak ıslah ile talep miktarının, talep edilen kalemlerin azaltılmaya çalışılması hukuken bir sonuç doğurmamaktadır. Doktrinde de bu yönde görüş belirtilmekte, Yargıtay da bu minvalde karar vermektedir.
"Dava dilekçesinde hafta tatili ücreti 500,00 TL olarak talep edilmiş ve buna göre harcı yatırılmıştır. Bilirkişi tarafından düzenlenen hesap raporundan sonra ıslah dilekçesinde bu konudaki talep daraltılmıştır. Dava dilekçesinde talep edilen alacak miktarının ıslah talebinde azaltılması davayı kısmen geri alma mahiyetinde olup ancak davalının açık rızası ile yapılabilir. Somut uyuşmazlıkta davalı tarafın bu yönde açık muvafakati olmadığından hafta tatili ücreti talebi bakımından reddedilen kısım yönünden kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmelidir. (Yargıtay 9.Hukuk Dairesi 30.06.2020 tarih 2016/ 21136 E 2020 / 6763 K.)
Bu nedenle, her ne kadar ıslah yoluyla azaltılmak istenen miktarı aşsa dahi, bu geçersiz usûl işlemine herhangi bir hukukî sonuç bağlanamayacağından, talebin o miktara azaltıldığından ve bu nedenle taleple bağlılık ilkesinin bertaraf edildiğinden de söz edilemez. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde, gerek ıslahın amacının iddianın değiştirilmesi veya artırılması olması, gerekse talep sonucunun azaltılmasına yönelik özel kanunî düzenlemelerin mevcudiyeti nedeniyle, ıslah yoluyla talep sonucunun daraltılamayacağı kanaatindeyiz. Böylece, ne ileri sürülen birden fazla talep sonucundan biri ıslah yoluyla geri alınabilir ne de belirli bir talebin miktar azaltılabilir. (Av. Dr. Uğur BULUT ISLAH YOLUYLA TALEP SONUCUNUN DARALTIL(AMA)MASI, İzmir Barosu Dergisi, Mayıs 2018,S 36 )
Bu noktadaki bir diğer istisna da manevi tazminat davalarında geçerli olan bölünmezlik ilkesidir. Manevi tazminat davalarında ıslah yoluyla talep miktarının arttırılması veya azaltılması mümkün değildir.
CEVAP DİLEKÇESİNİN ISLAHI VE HARÇ
Bir diğer nokta ise cevap dilekçesinin ıslahı neticesinde ıslah harcı ödeme zorunluluğu bulunmadığıdır. Aksi yönde belirlenmiş bir hukuk kuralı bulunmamaktadır. Zira dava dilekçesinin ıslahı ile genel olarak dava değeri yani harca esas değerin miktarı arttırıldığından ıslah sonucu yeni değere göre harç ödemek gerekmektedir. Ancak cevap dilekçelerinin ıslahında böyle bir durum olmadığından cevap dilekçesinin ıslahı neticesinde ıslah harcı ödenmemektedir.
YARGITAY 9. Hukuk Dairesi 14.10.2021 tarih 2021/8373 E 2021/14398 K sayılı ile şu hususlar üzerinde durmuştur:
"2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık, cevap dilekçesinin ıslahının harca tabi olup olamadığı noktasında toplanmaktadır.
Cevap dilekçesinin kendisi harca tabi olmadığı için cevabın ıslahının harca tabi olması düşünülemez. Davalı vekili süresinde verdiği cevap dilekçesinde öne sürmediği davaya karşı zamanaşımı def’ini cevabını ıslah ederek ileri sürmüştür. Mahkemece 22.11.2013 tarihli kararda cevabın ıslahı ile zamanaşımı def’inin ileri sürülebileceği kabul edilmiş, bu kararın taraflarca temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesinin 26.05.2014 tarihli ve 2014/3392 esas, 2014/11259 karar sayılı ilamı ile cevap dilekçesinin ıslahına ilişkin harç yatırılmadığı için davalının cevap dilekçesinin ıslahına değer verilemeyeceği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 04/02/1959 tarihli ve 1957/13 esas, 1959/5 karar ile 09/05/1960 tarihli ve 1960/21 esas, 1960/9 karar sayılı kararlarında belirtildiği üzere, Yargıtay’ca maddi hata sonucu verilen bir karara mahkemece uyulmasına karar verilmesi halinde dahi usulü kazanılmış hak oluşmaz ve Yargıtay’ın hatalı bozma kararından dönülmesi mümkündür.
Sonuç itibariyle, Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesinin anılan bozması maddi hataya dayalı olduğundan davacı lehine usulü kazanılmış hak oluşturmayacağı da gözetilerek davalının davaya karşı zamanaşımı def’i değerlendirilerek hesaplama yapılan bilirkişi raporuna göre dava konusu alacakların hüküm altına alınması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile verilen karar hatalı olup bozmayı gerektirmiştir."
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 02.04.2019 tarih 2017/2160 E 2019/391 K sayılı kararı ile şu hususlar üzerinde durmuştur:
Uygulamada ıslah işlemi büyük oranda davacı tarafından istem sonucunu artırmak şeklinde gerçekleşmektedir. Islah suretiyle istem sonucunun artırılması ise, 492 sayılı Kanun’a ekli (1) sayılı tarifenin karar ve ilâm harcına ilişkin (III) numaralı ayrımı ile 492 sayılı Kanun’un 27’nci ve 28’inci maddeleri gereğince, konusu belli bir değere ilişkin olmayan davalarda maktu harca, konusu belli bir değere ilişkin davalarda ise nispi harca tabidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, ıslahın harca tabi olması nedeniyle değil, istem sonucunu arttırmanın harca tabi olması nedeniyle harç yatırma zorunluluğunun bulunmasıdır.
Bu itibarla, yapılan ıslaha rağmen, dava konusunun miktarı artmamışsa, harç yatırılması gerekmemektedir (Yılmaz, E.: (medeni yargılama hukukunda) Islah, 4. Baskı, Ankara, 2013, s. 536)
Bu noktada ifade etmek gerekir ki, gerek 492 sayılı Kanun’da gerekse Kanun’a bağlı (1) sayılı tarifede ıslah işleminin ve cevap dilekçesinin ıslahının harca tabi olduğuna dair herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin ancak kanunla öngörülebileceği hususu gözetildiğinde, cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı defini ileri sürmenin harca tabi bir işlem olmadığı tartışmasızdır."
Sonuç itibariyle ıslah kurumunun iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının bir istisnası olduğu, ıslahın ancak belirli temel kurallar kapsamında uygulanabileceği, ıslahın hangi durumlarda uygulanıp uygulanamayacağı, hangi itirazların ıslah ile dahi ileri sürülemeyeceği, cevap dilekçesinin süresi içerisinde verilmesinin öneminin temel kurallara bağlandığı görülmektedir. Talep miktarının azaltılmasının ıslah kapsamında değerlendirilemeyeceği de açıktır. Bununla birlikte cevap dilekçesinin ıslah edilmesi durumunda ıslah harcı ödeme yükümlülüğünün bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Bu hususlar gerek doktrinde yer alan görüşlerle gerek Yargıtay kararlarında açıklıkla ifade edilmiştir.
AV.EBRAR BİLTÜRK